YAVUZ SULTAN SELİM HEM ALEVİ, HEM BABA KÂTİLİ, HEM DE DARBECİDİR!

 

images

Başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’nin sözde “ileri demokrasi” havarileri, en ufak eleştiriye dahi tahammül edemiyorlar; dahası, kendilerine itiraz eden herkese hemen “darbeci” yaftasını yapıştırıyorlar.

Erdoğan ve yandaşları, “darbe edebiyatı” konusunda öyle bir algı oluşturdular ki, karşıtları bile, konuşmalarına, “Öncelikle darbelere karşı olduğumu belirtmek isterim” gibi ifadeler kullanarak başlamak zorunda kalıyorlar.

Çünkü böyle bir şerh düşmezseniz, “darbeci” suçlamasından kurtulma şahsınız hiç yok, demektir. Gerçi böyle bir şerh düşseniz de “darbeci” suçlamasından, çoğu kez kurtulamıyorsunuz.

Oysa darbecileri baş tacı edenler onlardır. Örnek mi, kanıt mı?

Buyurun işte size, çok somut bir örnek, tarihî bir kanıt:

Tayyip Erdoğan ve yandaşlarının üstüne titredikleri Yavuz Sultan Selim, darbeci bir padişahtır. Babası II. Bayezid’i “darbe”yle, evet evet “darbe”ye tahtan indirerek yerine geçmiştir. Dahası, “darbe”yle tahtan indirdiği babasını, kuvvetli bir iddiaya göre de zehirletip öldürtmüştür.

Sadece babasını mı? Hayır? Kardeşlerini de yeğenlerini de öldürtmüştür.

TARİHİN EN BÜYÜK ALEVİ KATLİAMI

Yavuz Sultan Selim ayrıca, Alevi kâtilidir. Tarihin en büyük Alevi katliamını yaptıran odur. Çaldıran Savaşı öncesinde 40 bin Alevi’yi (Kızılbaş’ı) kılıçtan geçirtmiştir.

1452-1520 yılları arasında yaşayan Kürt asıllı Osmanlı devlet adamı İdris-i Bitlisî, Yavuz Sultan Selim’in, İran Şahı’na karşı açtığı Çaldıran Savaşı öncesinde Anadolu’daki “Kızılbaşlar’ın herhangi bir karışıklığa sebep olmamaları için tespit edilmeleri ve ileri gelenlerinin öldürülmeleri yolunda bir emir çıkarıldığını, bu emre uygun olarak 40 BİN KIZILBAŞ’ın yazıldığını ve HEPSİNİN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ” kaydetmektedir. (Selimşahnâme’den aktaran Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, s:120)

Tarihçi Tufan Gündüz, kitabında, 40 bin Kızılbaş’ın öldürülmesi hususunun tam olarak gerçekleşip gerçekleşmediğinin şüpheli olduğunu yazıyor… Ancak Gündüz’ün şüpheli gördüğü husus, Yavuz’un Kızılbaşlar’ı katlettirdiği gerçeği değil, katledilenlerin sayısının 40 bin olup olmadığıdır… Yâni Gündüz,“katliam”dan değil, “sayı”dan emin değil…

Neyse, o ayrı bir konu…

Şunu da özellikle belirtmek zorundayım: Dönemin İran Şahı olarak anılan Şah İsmail, herhangi biri değil; özbe öz Türk’tür. 1501 yılında kurulan ve 1736 yılına dek varlığını devam ettiren Safevi Devleti’nin“kurucusu ve ilk hükümdarı”dır. Ayrıca, Şah Hatayî mahlasıyla şiirler yazan, “yedi ulu ozan”dan biridir.

(Yedi ulu ozan ifadesi, değişik dönemlerde yaşayan ve Aleviliği en iyi ifade ettiği kabul edilen 7 ozan için kullanılır. Bu ozanlar; Seyit Nesimî, Şah Hatayî, Fuzulî, Yeminî, Viranî, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet’tir.)

“ARAMIZDA MÜSLÜMAN KANI DÖKMEYELİM”

Bu arada, Yavuz’un Çaldıran Savaşı öncesindeki tutumunu da anımsatmak zorundayım.

Bazı tarihçiler, Şah İsmail’in kışkırtmaları üzerine Yavuz’un savaşı başlattığını ileri sürerler.

Oysa durum, benim tespitlerime göre, tam tersidir.

Şah İsmail, Yavuz’a karşı son derecede yumuşak ifadeler kullanmıştır.

Tarihçi Ordinaryüs Profesör İsmail Hakkı Uzunçarşılı’dan aktaran Romancı Cahit Ülkü“Pargalı İbrahim Paşa” adlı kitabında şöyle yazmaktadır:

“(…) Şah İsmail’in elçileri Şam’a geldiler. Şah İsmail mektubunda saygılı ve itaatkâr sözcükler kullanıyor, ‘BİRÇOK BELDE VE TEBAAYA SAHİP OLDUN. ŞİMDİ DÜNYANIN İSKENDER’İSİN. SEN MEMLEKETİNE GİT, BEN MEMLEKETİME GİDEYİM; ARAMIZDA MÜSLÜMAN KANI DÖKMEYELİM. ARZUN VE AMACIN NE İSE, ONU YERİNE GETİRİRİM’ diyordu. Ama Selim, Şah İsmail’i kışkırtmak için olmadık hakaretlerden sonra adamları zincire vurdurttu ve Yedikule zindanlarında hapsedilmek üzere İstanbul’a gönderdi. (…)” (s. 136)

Tarihî gerçekler böyleyken; (dönemin) Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile (dönemin) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Aleviler’in itirazlarına rağmen, –hem Alevi, hem baba, hem kardeş ve yeğen kâtili, hem de darbeci olanYavuz Sultan Selim’in adını, inatla ve ısrarla üçüncü boğaz köprüsüne koydular.

“ALEVLİK ALİ’Yİ SEVMEKSE…”

Tayyip Erdoğan, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim isminin konulmasından son derecede memnun olduğunu Cumhurbaşkanı olduktan sonra da sürdürüyor.

O kadar ki, “tarafsız olacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin etmesi”ne karşın sanki hâlâ iktidar partisinin genel başkanıymış gibi hemen her gün “toplu açılış”lar bahanesiyle meydan meydan geziyor ve Yavuz sevdasını dile getiriyor. Üstelik de “Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük Alevi’yim” diyerek, Aleviler’le kendi Aleviliğini (!) yarıştırmaya çalışıyor.

Hatırlarsanız; hiçbir yasayı ve Anayasa’yı takmayan Erdoğan, Almanya’da bile seçim çalışması yaparken, Yavuz’dan dem vurarak muhalefete çatıyor ve aynen şöyle diyordu:

Yavuz Sultan Selim Köprüsü bile bunları rahatsız etti. Niye? İsmini nasıl olur da Yavuz Sultan Selim Köprüsü koyarsınız… Almanya’da da Avrupa’da da Ali’siz Alevilik diye bir şeyler çıktı ya… Şimdi bu Ali’siz Aleviler’in içerisinden birini de milletvekili adayı yaptılar. Kardeşlerim, uyanık olmaya mecburuz… Eğer Alevilik, Hz. Ali’yi sevmekse benden daha Alevi’si olamaz… Ama yok, Alevilik bir dinse orada Tayyip Erdoğan yok…” (Ajanslar, Almanya – Karlsruhe Konuşması, 10 Mayıs 2015)

Ben bu yazıyı kaleme alırken de Tayyip Erdoğan, bu kez de Van’da yine Alevilik konusuna değiniyor ve aynı nakaratı tekrarlıyordu: “Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse ben Alevi’yim ama bunların böyle bir derdi yok.” (Van Konuşması, 14 Mayıs 2015)

Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetinde yayımlanan “YSK’de iki cesur yürek” başlıklı haberde ise YSK (Yüksek Seçim Kurulu) üyeleri Ünal Demirci ile Ahmet Tuncay’ın, “Cumhurbaşkanı’nın mitinglerde seçim sonuçlarını etkileyecek propaganda yaptığı görülmektedir” diye görüş belirttikleri vurgulanıyordu. (Cumhuriyet, 15 Mayıs 2015)

SİZE, SÜNNİLİĞİNİZ KONUSUNDA GÖMLEK BİÇEN VAR MI? 

Bir yandan Yavuz inadını ve ısrarını sürdüreceksiniz, bir yandan da  “Alevilik Ali’yi sevmekse benden daha Alevi’si olamaz” ya da “Alevilik Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük Alevi’yim” diyeceksiniz…

Bunun, Aleviler açısından kabul edilebilir hiçbir tarafı olmaz; olamaz.

Hele hele, araya bir de, “Alevilik dinse orada Tayyip Erdoğan yok” diye provokatif  bir cümleyi sokuşturacaksınız…

O zaman, Alevi kardeşlerimizi incitmekten başka bir şey yapmış olamazsınız.

Alevilik neyse, ne… Size ne!.. Sizi neden, bu kadar  ilgilendiriyor?.. Siz, bir devlet adamı olarak bu konuda bir şey yapacaksanız ya da yapmayı düşünüyorsanız, üstünüze düşen vazife neyse onu yaparsınız, o kadar… Ondan ötesi sizi ilgilendirmez!..

Alevi kardeşlerimiz kendilerini nasıl tanımlıyor ve yorumluyorlarsa, öyledirler…

Onlara hiç kimse, kendine göre gömlek biçemez!

Size, Sünniliğiniz konusunda gömlek biçen var mı?

Size mezhebinizi, meşrebinizi; tarikatınızı, cemaatinizi soran var mı?

Size, “Neden Yavuz’u seviyorsunuz?” diye soran da yok…

YAVUZ’UN İLK OSMANLI HALİFESİ OLMASI…

Yavuz’un padişahlığının yanı sıra ilk Osmanlı halifesi olması sizi etkiliyor olabilir…

Siz de halife olmayı hayal ediyor olabilirsiniz!

Hayal bu… Hayal olduğu sürece de bir mahsuru yok…

Ama siz, bu ülkede, üstelik de Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu “Yeni Türkiye”de önce “Belediye Başkanı”, “Milletvekili” ve “Başbakan”, sonra da “Cumhurbaşkanı” oldunuz…

Her insana nasip olmayacak bu mertebelere, “Yeni Türkiye”nin nimetleri sayesinde eriştiniz…

Daha önce de yazdım, uyardım ve de belgeleriyle ortaya koydum:

-“Yeni Türkiye” sizin değil, Atatürk’ün Türkiyesi’dir…

Bulunduğunuz yerin kıymetini iyi bilmeniz ve herkesi kucaklayıcı olmanız gerekir…

Bu, sizin, hem insanî, hem vicdanî, hem de Anayasal görevinizdir…

Ama… Hadi, bunların hepsinden de vazgeçtik… Hiç olmazsa, kışkırtıcı olmayınız…

Sözde Alevi çalıştayları yaparak ve göz boyamak için çuvallar dolusu kitaplar bastırarak Aleviler’i kandırabileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Size, o zaman, o çok sevdiğiniz ifadeyle, “Yok, öyle 25 kuruşa simit” derler!

MUHARREM BAYRAKTAR’IN YAZILARI

Gündeme getirdiğim bir konuda daha önce yazmış kişi ya da kişiler varsa, yazarlık ahlâkımın bir gereği olarak mutlaka onlardan da bahsederim…

Yaptığım araştırma sonunda “Yavuz’un kâtilliği ve darbeciliği” konusunu, Yeni Mesaj Gazetesi Başyazarı Muharrem Bayraktar’ın, -üstelik de benden çok önce- 28 Haziran 2013 ve 8 Temmuz 2013 tarihli yazılarında ele aldığını gördüm.

Bu vesileyle onun yazılarından da alıntı yapmak istiyorum. Bayraktar, özetle şöyle yazmış:

“(Şeyhülislam) İbn-i Kemal’in Alevi katliamına cevaz veren şu fetvasını her okuduğumda tüylerim diken diken oluyor:

‘ALEVİLER, KÂFİRLER VE DİNSİZLER TOPLULUĞUDUR. ONLARA SEMPATİ GÖSTEREN, BATIL DİNLERİ KABUL EDEN VE YARDIMCI OLANLAR DAHİ KÂFİR VE DİNSİZDİR.  

Bunları kırıp (ÖLDÜRÜP) topluluklarını dağıtmak bütün Müslümanlar’ın görevidir.

Müslümanlar’dan ölen kutsal şehitlerin yeri Cennet’in en yüce katıdır, kâfirlerden (Aleviler’den) ölenler ise hakir olup Cehennem dibinde yer tutacaklardır.

Yavuz’un emri ile verilen bu fetva Anadolu topraklarında on binlerin hatta yüz binlerin katledilmesine, asırlardan beri bu topraklardan huzur ve istikrarın kaybolmasına sebep oldu. Topluma kin ve nefret aşıladı. (…)

Yavuz Sultan Selim benim gözümde şeksiz ve şüphesiz kâtildir.

Başbakan (o, şimdi Cumhurbaşkanı) samimi ise Dersim katliamı için değil, Yavuz’un katliamı için özür dilemelidir.

(…) 3. Köprü’ye Yavuz adının verilmesi hele hele bu ortamda hele hele Yavuz adının Alevi Müslümanlar’ın bağrına hançer gibi saplandığı şu günlerde bir cinayettir. (…)” (Muharrem Bayraktar, Yavuz Sultan Selim kâtildir, Yeni Mesaj, 28 Haziran 2013)

***

“(…) Yavuz, sadece Aleviler’i öldürmedi.

Taht için ‘önüne geleni öldürdü!’

Babası II. Bayezid’den tahtı almak için ona savaş ilân etti. (…)

Tahtı oğluna ‘zorla’ terk eden II. Bayezid, Dimetoka’ya çekilirken Çorlu yakınlarında hayata gözlerini yumdu. Birçok tarihçi Bayezid’in Yavuz tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü yazar. Zira Bayezid İstanbul’dan ayrılırken herhangi bir sağlık sorunu yoktu.

Bayezid oğluna kırgın ve dargın olarak dünyadan ayrıldı. Hatta yazdığı bir şiirde ‘görün beyler bana nitti Selim şah’ diye dramatik bir mısra bulunur.

Yavuz, tahta geçip babasını ortadan kaldırdıktan sonra hemen kendi öz kardeşlerini hedef tahtasına koydu. Kardeşleri Şehinşah, Alemşah ve Mahmut’un hayattaki bütün oğullarını (Musa, Emin, Orhan, Mehmet, Orhan) cellada teslim ederek ortadan kaldırdı.

Bu defa küçük kardeşi Korkut’a yöneldi. (…) Şehzade Korkut (…) Kapıcıbaşı Sinan Ağa tarafından kemend ile boğularak öldürüldü.  (…)

Yavuz, bu defa ağabeyi Şehzade Ahmed’e yöneldi. (…) Şehzade Ahmet (…) Sinan Ağa tarafından yakalandığı yerde boğularak öldürüldü.

Kısaca anlattığım ‘cihan padişahı Yavuz işte bu.

Babasını, kardeşlerini, kardeşlerinin çocuklarını ve yüz binlerce Alevi’yi acımasızca öldüren bir ‘kahraman!’ Ve üstelik ‘darbeci!’ ” (Muharrem Bayraktar, Yavuz Sultan Selim’in öldürdükleri, Yeni Mesaj, 8 Temmuz 2013)

FİTNE ÇIKARAN FETVACI EBUSSUUD EFENDİ

Muharrem Bayraktar, İbn-i Kemal’den söz edince ona bir isim daha ekleme gereğini duydum… O isim de yine fitne çıkaran fetvalarıyla ünlü Ebussuud Efendi

İzleyenler bilir; “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde, büyük aktör, rahmetli Tuncel Kurtiz’in başarıyla canlandırdığı bir kişi vardı; işte o…

Ebussuud Efendi de yine Yavuz döneminde ve yanı sıra Yavuz’un oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamış; hem din dışı, hem de vicdan dışı fetvalar vermiş biridir.

Bu zat, “Aleviler’in Müslüman olabilmeleri için önce Hıristiyan olmaları gerekir” diyecek kadar, adeta insan aklıyla alay etmiştir.

Yüzyıllar geçmesine karşın, ne yazık ki, bu fitneci-fetvacılar tarihin çöplüğüne atılamadı…

Hâlâ hayranları var, bunların! Bazıları, hâlâ, “muhterem zat” diye anıyor bunları!

Oysa, fitnenin, fesadın asıl kaynağı bunlardır!

***

Bırakın Aleviler’e gömlek biçmeyi!

Siz, kendi gömleğinize bakın!

 

 

 

Add a Comment