“ECEVİT GİTSİN, HÜSAMETTİN ÖZKAN GELSİN” DİYEN 2 PAŞA KİMDİ?

 

 

 

TAM 20 YIL ÖNCE…

“ECEVİT GİTSİN, HÜSAMETTİN ÖZKAN GELSİN” DİYEN 2 PAŞA KİMDİ?..
°
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Amerika’nın Irak’ı işgâl etmesine kesin karşıydı.

Ama o zaman bazı emekli paşaların yanı sıra görevdeki paşalardan ikisi de, Amerika’nın bu planını bilmelerine karşın Ecevit’in görevinden ayrılmasını ve yerini Hüsamettin Özkan’a bırakmasını istiyordu!..
Kimdi bu 2 paşa?..
Amaçları neydi?..

Bu 2 paşa hâlâ yaşıyor mu? Bu talebi kimin adına dile getirdiler? Böyle bir talepte bulunmak üstlerine vazife miydi?

İŞTE BELGESİ

Ecevit gitsin Özkan gelsin’
Murat Yetkin, Radikal, 31.10.2001
*
İşte kritik sorular
Ecevit, Başbakanlığı başka bir DSP’liye bırakıp hükümeti yeniler mi? MHP ve ANAP bunu kabul eder mi? Ankara ve İstanbul’daki etkili çevreler bir süredir yanıt aradıkları bu soruları sonunda Ecevit’e en yakın isimlere sormaya karar verdi.
Konu Özkan’a açıldı
Başbakan Yardımcısı Özkan’la buluşan bazı emekli orgeneraller, krizin derinleştiğini, hükümete güvensizliğin arttığını anlatıp Özkan’a soruyor: Ecevit’in DSP liderliği ve koalisyon ortaklığının sürmesi koşuluyla, Başbakanlığı alabilir misiniz?
TSK’nın nabzı yansıyor
Özkan, “Misyonum Ecevit’i desteklemek. Ona en küçük zarar gelecek bir harekette bulunmam” diyor. Emekli orgeneraller Özkan’la ‘eski dost’ olarak konuşsa bile, TSK’nın nabzı da yansıyor. Durum 29 Ekim resepsiyonunda belirginleşiyor.
Ecevit olanları biliyor
Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun, “Çözümü hükümet bulmalı” dediği resepsiyonda bazı üst düzey komutanlar da aynı mesajı verdi. Ecevit, MGK ile diğer zirvelere girerken tüm gelişmelerden haberdardı.

Başbakan Ecevit, Başbakanlığı DSP’den bir başka isme devrederek hükümette bir yenilenmeye gider mi ve MHP ile ANAP bunu kabul eder mi?
Ankara ve İstanbul’daki etkili çevreler bir süredir bu soruya yanıt arıyor. Arayışlarını bu soruyu Ecevit’in en yakınında bulunan bazı isimlere sormaya dek vardırdılar.
Bu arayışın sonucu, bazı etkili emekli orgeneraller bir süre önce Bodrum’da Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’la görüşüyor. Ekonomik krizin giderek derinleştiğinden ve hükümete duyulan güvensizliğin arttığından söz eden emekli askerler “Ecevit’in DSP’nin genel başkanlığını, dolayısıyla koalisyon ortaklığını sürdürmesi koşuluyla Başbakanlığı
devralıp alamayacağını” soruyorlar.
Özkan bu soruya “Benim ve ailemin misyonu Ecevit’i desteklemektir. Ecevit’in en küçük zarar göreceği bir hareketin içinde bulunmam.” yanıtını veriyor. Bu arada kulislerde ismail Cem’in adı da bir seçenek olarak yayılmaya başlıyor.
Emekli generaller Özkan’la ‘eski dostlar’ olarak konuşsalar da, Silahlı Kuvvetler’in nabzını yansıtmayı amaçladıkları anlaşılıyor.
Bu durum Çankaya’daki 29 Ekim resepsiyonunda su yüzüne çıkıyor.
Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun ekonomik krizi sorguladığı ve “çözümü hükümetin bulmasını” istediği görülüyor. Bazı üst düzey komutanlar ise, konuştuklarına benzeri mesajlar veriyor, “durumun nereye doğru gittiğini”, “hükümet içinde bir çözümün bulunup bulunamayacağını” soruyor; “ülkenin bir yol ayrımına geldiğinden”, “yeni bir rüzgârın estirilmesi gereğinden söz ediyorlar.
Bu bilgiler Başbakan Ecevit’e de ulaşıyor.
Ecevit dünkü Milli Güvenlik Kurulu toplantısına da, hemen ardından yapılan dış politika ve güvenlik zirvesine de, bu bilgiye sahip olarak giriyordu. Yarın Cumhurbaşkanı Sezer’le yapması öngörülen haftalık görüşmeye, bu bilgiyi MGK ve akşamındaki zirveden aldığı izlenimleri değerlendirmiş olarak gidecek.
Bu bilgiyi edinmek de, kabullenmek de, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş ekonomik ve siyasi reformlara, birbirine benzemez üç partiyi bir arada tutan bir koalisyonun başı olarak imza atmış Ecevit gibi deneyimli bir politikacı için kolay değil. Bu gelişmelerin sağlık durumunun işine engel olduğu iddiasıyla zaman zaman çirkinleşen dedikoduların yayıldığı bir dönemde meydana gelmesi ayrıca üzücü.
Ancak bu durum gerçek.
Şimdi bu bilgiyle ne yapılacağı, Ecevit olduğu kadar, ortaklarına da bağlı bir sorun.
Ankara önemli gelişmelere gebe.
Genel görünüm
Askerlerin aklındaki sorular, aslında toplumun geniş kesimlerinde de mevcut. Yakınlarda gerçekleşen büyük işadamları toplantısında da siyasi tıkanıklığın aşılması yollarının tartışıldığı ve benzeri soruların gündeme geldiği biliniyor.
Bu soruların arkasındaki neden, 19 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Sezer’in Başbakan Ecevit’e çıkışı ve Ecevit’in MGK toplantısını terk etmesiyle patlayan derin ekonomik kriz. Krizden çıkılamaması ve krizden çıkılamayışın
nedeni olarak da piyasaların hükümete duyduğu güvensizliğin gösterilmesi.
Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun 29 Ekim resepsiyonunda “Asıl savaş ekonomide”,
“Üniversite mezunları işsizlikten uzman çavuşluğa başvuruyor” ve “Geçmişte çok kazananlar şimdi şikâyet ediyorlar” eleştirileri ardından, “Çare hükümettedir, çözümü sağlamalıdır” vurgusunu yapması, bu çerçevede anlam kazanıyor.
Kişiliğine ve deneyimine duydukları saygıya rağmen, gelinen noktada Ecevit’in Başbakanlığını sorgulayan çevrelerin çizdiği tablo şöyle özetlenebilir:
Hükümeti oluşturan koalisyonun değişmesi için elverişli zemin yok. Siyasi Partiler ve Seçim yasaları yenilenmeden gidilecek bir erken seçimin bugünkünden daha iyi bir siyasi tablo getireceğine inanılmıyor.
Meclis’teki hareket alanı da geniş değil. 28 şubat sürecinin getirdiği deneyim, Saadet Partisi ve AKP’nin içinde yer alacağı ve muhtemelen Türkiye’ye yeni gerilimler getirecek formülleri devre dışı bırakıyor. İnönü’nün kurmakta olduğu yeni partinin Meclis’te grup kurarak hükümete baskı oluşturabileceği yaklaşımı ise, DSP’nin, dolayısıyla koalisyonun bozulacağı, yerineyse kolaylıkla bir başkasının konulamayacağı endişesini birlikte getiriyor. Demirel’in çıkışları da bu çevrelerde fazla yankı bulmuyor.
İstihdam ve üretimin artırılması için güvenin sağlanması noktasında mevcut hükümetin yenilenmesi, (ısrarla söylendiği şekilde) küçülerek yenilenmesi fikri öne çıkıyor. TÜSiAD ve Emek Platformu’nun ardından, 29 Ekim’de toplanan beşli sivil inisiyatifin hükümete uyarıları ayrıca önem taşıyor. TOBB, Türk-İş, Hak-İş, TiSK ve TESK’in oluşturduğu sivil toplum koalisyonunun, 28 şubat sürecinde Refahyol hükümeti üzerine kurulan baskıda başrolü oynadığı anımsatılıyor. 30 Ekim’de Emek Platformu’nun 1 Aralık için yurt çapında eylem kararı alması da dikkat çekiyor. Bir süre önce askeri cenahtan gelen ve resmi ağızlarca yalanlanan ‘sosyal patlama’ endişesinin ete kemiğe bürünmeye başladığı saptamaları yapılıyor.
Böyle durumlarda ortaya çıkan “asker müdahale eder” söylentileri, askerler tarafından “Ona ne biz taraftarız, ne de uluslararası durum uygun. Bu söylentilerin yayılması da bizi rahatsız ediyor” şeklinde yanıtlanıyor. Geriye kalan seçenek ise, Kıvrıkoğlu’nun “Çözümü hükümet bulsun” sözünde özetlenen, ‘siyasi tıkanmayı bizzat Ecevit’in aşması.’ Mevcut durumda, Ecevit bir ismi işaret etmedikçe, kendisi böyle bir kararı alsa bile, çoğu DSP’linin kabul edeceği bir seçenek değil. Kaldı ki, MHP ve ANAP’ın bu konudaki tutumları birinci derecede belirleyici olacak.
Ecevit gelinen noktada hükümetin bakanlık sayısında ve isimlerinde ciddi bir yenilenmeye gitmeyi de tercih edebilir. Bu aynı zamanda hükümetin ekonomik kriz nedeniyle halktan özür dilemesi anlamına da gelecek ve sempati toplayacaktır. Toplumun her kesiminde arzulanan böyle bir durum, kuşkusuz tepkilerin azalmasına yol açacak, ancak koalisyon partilerinde bir takım sıkıntılar doğuracaktır. Bu sıkıntılar, ülkenin siyasi krizden çıkamaması ve siyasi darboğaza gidilmesiyle karşılaştırıldığında ne kadar önemlidir? Buna Ecevit ve ortakları Bahçeli ile Yılmaz karar verecekler.
Cin şişeden çıkmış görünüyor ve işlerin şimdiye dek yürüdüğü gibi oluruna bırakılması ihtimali zayıflıyor.
Tekrar etmek gerekir ki, Ankara önemli gelişmelere gebe.

Add a Comment